Ahmet ERHAN ŞİİRLERİ


BİR BABA İÇİN
Odamın ışığı yanıyor bütün gece
Ellerimi dizlerime koyup, ikibüklüm
bir olağandışılık arayarak
Gördüğüm, duyduğum her şeyde
Öylece oturuyorum:
Güneş parmaklarını sürünceye dek
Koyu bir karanlığa
Bulanmış pencereme..

Bir gece kelebeği
Dolanıyor lambanın çevresinde
Usuldan bir rüzgar esiyor
Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
Sütün sesini duyabiliyorum
Deniz az uzakta
İç geciriyor boyuna.

Seninle konuşurduk baba
Böyle gecelerde, iki bilge gibi
Karşılıklı bakışarak
Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun gecmişte
O dupduru yüreğini, yılların
Unutulmuş sularına bırakarak.

İşte bir minder daha koydum yanıma
Henüz sıcak
Sanki yeni kalkmışsın üstünden
Terliklerin şuracıkta, getireyim
Çayı da ocağa koyarım istersen.

Annemse haber bekliyor ruhlardan
Namaz kılarak, tesbih çekerek
Sen olsan
Gülerdin bıyık altından
-Ben gülemiyorum baba!
Ama bir insanı yüreğinde duymak için
Araya bazı kurallar
Koymaya ne gerek var
Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
Dualar okumaya?

II
Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
Bana bir şeyleri anımsatıyor
Boynu uykudan arasıra düşerek
Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
Kuytu, karanlık bir yolda
Kocasının ayak seslerini arıyor
Bir çocuk, sedirin üstünde
yüzünü ders kitabına gömmüş
Saate bakıp, geceyi dinleyip
Kitabından bir yaprak çeviriyor.

Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
Yanan tek tük ışıklar var
Bekçi düdükleri
Birbirlerine selam yolluyor
O daracık sokakların ardından:
Bir vukuat yok
Asayiş berkemal!

Sokakta biri bağırsa
Sanki tavan çökecek
Kadınla çocuğun üstüne...

Bu sokak ne zaman çınlar
Belli belirsiz ayak sesleriyle?
Bu kapı ne zaman çalınır?
Anne, görevini yapmış biri gibi
Usul usul kalkar yerinden
Çocuk ne zaman sıçrar?

Açılır kapı, girersin içeri
Yüzünde sarhoşlara özgü
Tuhaf bir gülümseme
Kaldırıverirsin omzuna beni
Sorarım:Baba niye geç kaldın böyle?
Eski bir türküyle
Kesersin sözümü...

III

Pijamalarını giydirdik
Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini
Doldurduk bir çantaya
Saate baktım:Sabah yedibuçuk
Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun
Arasıra bakışların
Usulca kayıyordu bana
Ben henüz ögrenmemiştim
Hasta babayı üzmemek icin
Gülümser görünmeyi..
Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum
Yandaki odadan
-Sen de duyuyordun
Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın
Bir yudum su içtin
İskemlenin üstündeki bardaktan
Sonra sessizce devirdin başını yastığına
Göstermek istiyordun sanki
Çok önceden öldüğünü..

Az sonra anıiden patladı kapıda
Bir cankurtaran düdüğü...

Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında
Tasını tarağını toplayıp
Gitmeye hazırlanan
Bir gezgindir sanki
Hoşcakal demek için son bir kez uzanır
Gözlerini uzaklara baglayıp
Pencereden dışarı bakan çocuğa.

Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle
Yürürler kaldırımlarda.
Genç bir oğlan
Ağacın altında şiir okur sevgilisine
Camları titreterek
Bir kamyon geçer sokaktan.

Akşamdır. Çocuklar el ele tutuşup
Dönerler artık okullarından...

...Çalar kapı
Görünür annenin sapsarı yüzü
Binlerce kanadı kırık kuş o sıra
Uçmaya calışırlar kentin üstünde
Bağırırlar:
-Baba öldü!

V
Baba bana yürüdüğün
O yolları göster
Baba bana dünyanın
Yüreğine inen geçidi

Baba durursam azarla
Tökezlersem kaldır beni

Toprağa süre süre
Arıttım yüreğimi
Ellerim kanıyor bak
Isırganlar yolmaktan
Sesim nasıl da kısık
Nehirlerin kaynaığında
Durup da bagirmaktan

Baba bana yaşamın
Çekirdeğini göster
Baba bana bu yolun
Sonundaki çiçeği

Güneş giriyor koluma
Ömrüm çağırdı beni
Bu yolda yürürüm ben

Baba şarkılarıma küfret
Bir gün eğer dönersem

VI
Senin düşlerin baba, bende
Bir ad buluyor kendine
Birbiri ardına ekleniyor sözcükler
Nemli duvarlarında kentin
Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle..

Senin bakışların baba, bende
Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun
Uzaklara bakan binlerce göz
Ufkun ardını kolluyor boyuna
Güneşin vurulduğu yerde boynunun.

Senin ölümün baba, bende
Bir anafora kapılarak
Yeniden doğuma dönüşüyor
Köklerini toprak altında saklama
Baba, oğlun daha yaşıyor...

VII
Bu şiirleri toprağa gömeceğim
Sözcükleri tohum olacak
Çiçekler fışkıracak topraktan
Sevgilerin dal olacak baba
Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için
Işık köklerine dolacak bir gün
Yorgunluğun o çiçekleri sulayan
Koca bir nehir olacak
Baba, acıların sürgün...


Ahmet ERHAN

--------------------------------------------------
BİR SORU İŞARETİ
Bir kekik kokusu tüter sabahın seherinde
Denizde bir balık kayar, bir yıldız solar gökte
Ve sabah türkü gibi yayılır
Salyangozların izleri uzar toprakta
Otların arasında gider kaybolur
Bir salyangoz kadar olamadım, der şair
Ayak izlerimi tutmayan topraklarda yürüdüm
Unutmasını bilen kadınları sevdim
Trenle geceyarısı geçilen kentleri..
Şimdi bir soru işareti gibi kaldım şu dünyada.
Dokunup yaprakların üstüne düşmüş çiylere
Uzanıp gölgesine bir portakal ağacının
Kulak vererek cırcırböceklerinin sesine
Bu şiiri uyku haliyle yazdım
Akdeniz bir çaydanlık gibi fokurduyordu az ötede
Biraz sonra kalkıp yüzümü yıkarım artık
Sonra bir kitap okurum, ya da çiçekleri sularım.


Ahmet ERHAN

---------------------------------------------
GÜLŞİİR

Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?

Sorular sormak için geldim şu dünyaya
Yasım acıların yasıdır
Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
Ya da sabah yellerinden bir taçla
Yürüdüğüme inanırdım - yanılırdım
Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
Bu söylencenin bir yerinde durakladım
Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.

Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
Yitirdim çünkü onları da..
İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık
Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
Ne de geleceğime dair bir tasa.
Gelirken çan çalmıyor yalnızlık
Bir adam, bir sokak, bir ev
Yüzle, gülüşler, susuşlar boyunca

Soruların vardı senin, ne çok soruların
Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
Bir fısıltı gibi başladı sevgim
Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
Sonrası...Mutlu bile olduk bazı
Artık sen yadsısan da ne kadar
Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
Anlatsın yollar, yollar, yollar...

Şimdi gece, soluğumu verdim içime
Az önce kağıtlara gül kuruları serptim
Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
Öylece serptim, seni yazacağım diye
Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın
Aklımın almadığı bir yerde, öylesin
Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
Bize artık yeter de artar bile...

Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.

Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
Yüreğimi bir gün yollara atarsam
Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
Suyumun çoğu senden yana akacak
Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülsarap
Gülaşk, Gülsiir, Gülahmet, Gülerhan
Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!

Gecelerdi, solgun - sessiz tüterdi yüzün
Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
Kokundu, bedenimi saran o ince buğu
Esintisinde usul usul yürüdüğüm
Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..

Sanki bir kız yürürdü yollarda
Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
Kapımı açardı gümüş bir anahtarla
Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
Tozlu kitapların yığıldığı odalarda
Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini
Yatağımda bedeninden bir oyuk.

Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
Saçlarına saçlarına doğru titrerdi
Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
Geceyarılarını çoktan geçti
Bu şiir bitmeyince varolmayacak ellerim
Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.

Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
Bir akdeniz kentinde limon koklayan
Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
Çaldı yüzünü bir yaşamlık
Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
Şaire çıkar adı - az buçuk kaçık.

Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
Ama haykıracağım laflarını tuzla kesip
Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.

Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
Hep direnen bir yanım kalacak
Adımın soluk izi, acının seyir defterinde.

şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle
Üçyüzaltmışbeşi çarp - oradayım işte
Yorgun değilim, umarsızım yalnızca
Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
Onlara köprü olacak bir beden yoksa da..

Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
Titreyen bir ışık karanlıklarda
Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
Sonuda hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.

Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
Yaşamımın bir dilimini özetleyen
Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
Donuyor bir gülüş tek bir dizede
Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.

Nefret ediyorum ve seviyorum seni
Girdiğin bütün kapıları açık bırak
Birazdan git diyebilirim çünkü..
Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
Uzayan, akan bir irin yolu gibi.

Sözcükleri güden çobanları var kalbimin
Beynimin yaşamı saran kıskaçları
Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.

Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
Yollarda bir savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke
kalbimdir ona tek sınır
Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
Donup kalır sesim kendi göğünde
Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.

Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
Kendi içimde ya da uzak yollarda
Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
Bir mozayiğe biçim veriyorlar sessizce..
Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
Irmakların birleştiği o nokta benim
İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda
Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.

Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.

Adını çoktan unuttun yüzün aklımda
Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
Bunun için ben Gül dedim sana..
Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
Kökleri toprağı saramaz olur
Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan

Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
Her çırpınışta gökyüzüne dağılır
Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.

Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler

Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.

Sana artık bir sığınak olsun bu şiir
Noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
Öyle acemilikler yaptım ki ben
Hiç kalır bu şiir onların yanında ve
Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.

Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
Bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden
Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...


Ahmet ERHAN

Hiç yorum yok: